Hukuk,
(Arapça: حقوق ),
birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan
ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu
gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl
davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları
yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Hukuk,
birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir.
Kelime
anlamı
Hukuk kelimesi; Arapça "hak" (حق) kökünden gelir ve kelimenin
çoğuludur. Türk Dil Kurumu'na göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve
devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür".[1] Bunun dışında
hukukun "haklar" anlamı da vardır.
Teorik
anlamı
Hukuk dönemden döneme değiştiği için hala doyurucu bir tanım
yapılamamıştır.
Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise: "Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür".
Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise: "Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür".
Geniş bir kavramla ifade etmek istersek teknik anlamda
hukuk;örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya
kişilerin yine kendilerinin meydana getirdiği topluluklarla ve bu toplulukların
birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen,kişilerin güvencesini ve insan
haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve devlet gücü ile desteklenen
bağlayıcı,genel,soyut ve devamlı kurallar bütünüdür.
Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel
olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri konu alan
kısmına Özel Hukuk, kişiler ile devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası
ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayrım roma
hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Medeni Hukuk,
Ticaret Hukuku ve Devletler Özel Hukuku özel hukukun, buna karşılık Anayasa
Hukuku, Ceza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.
Kamu hukuku,devletin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
örgütlenişine,işleyişine,gördükleri hizmetlere ilişkin kurallar
içerir.Demokratik toplumlarda kamu hukukuna başlıca egemen olan ilkeler hukuki
güvenlik ve kanunilik prensipidir.Özel hukuk ise dar anlamıyla kişilerin
birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.Egemen olan ilkesi irade
serbestisidir(Privataautonomie).
Hukuk
kuralları ve özellikleri
Hukuku diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve
adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafından güvenceye
alınmış ve cebri yaptırımlara sahip olmasıdır.Hukuk kuralları insan
davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır.Soyutluk
ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması
sağlanır.
Hukuk alanında yaptırım kamu gücü ile uygulanır.Hukuka
uymayı zorlama, uymayanları cezalandırma ve uyulmadığı durumlardaki zararları
en aza indirmek için kullanılır.Hukuk düzenini sağlamayı ve korumayı amaçlayan
yaptırımlar gene hukuk düzeninin öngördüğü şekilde yerine geitirilir.
Maddi ve manevi yaptırımlar olarak ikiye saf ayrılır.Maddi
yaptırımlar hukuka aykırı durumlarda uygulanırken manevi yaptırımlar bu durumları
engellemek için kullanılır.
Ceza hukukunda ölüm, hapis ve para cezaları; anayasa
hukukunda siyasetten men, parti kapatma; vergi hukukunda vergi ve kaçakçılık
cezaları gibi değişik hukuk dallarında değişik yaptırımlar vardır.
Hukukun
dayanağı
Hukukun dayanağı ile ilgili çeşitli dönemlerde kuramlar
üretilmiştir. Bunları sıralamak gerekirse bunlar, hukukun dayanağını bilinçli
bir irade olarak gören kuramlar, irade dışı olarak gören kuramlar ve pozitivist
kuramlar. Bu kuramların bazılar felsefik değil ortaya çıktığı dönemin sorunlarını
çözmek veya politik görüşleri hukuk bilimi içinde ifade etme ihtiyacından
ortaya çıkmıştır.
Hukukun
işlevleri
Hukuk başlıca iki işlevi yerine getirir: 1. Düzeni sağlar,
2. Adaleti tesis eder. Adalet ve Düzen arasındaki ilişki Avustralyalı Prof.
Hedley Bull tarafından kapsamlı olarak ele alınmıştır.[2] Adalet ve Düzen
biribirinin bütünleyicisi olduğu kadar[3] aynı zamanda ilginç bir biçimde
birbirlerine ters orantılı olarak etki eden iki kavramdır. Düzeni hızla
sağlamak kesinlikle adaletin eksik kalmasına sebebiyet verecektir. Örneğin bir
cinayet davasında, geçmiş çağlarda olduğu gibi çok kısa bir sürede karar verip,
suçluyu idam etmek toplumsal düzeni hızla sağlayacak ve hukuk caydırıcı
etkisini olabildiğince çabuk bir biçimde gösterecektir. Ama belki de yanlış bir
karar verilmiş olacağı için adalet açısından geri dönülmez bir hata yapılmış
olacaktır. Tam aksine Adaleti mutlak anlamda yerine getirmeye çalışmak ise, en
azından yaşanan zaman kaybı açısından düzenin bozulmasına neden olacaktır. Bu
nedenledir ki, insanların hukuk sisteminin yavaşlığına ve adaletin gecikmesine
olan güven eksikliği modern hukuk sistemlerinin başlıca problemlerinden
birisidir.
Bilinçli
irade kuramı
Genel irade kuramı'na göre hukuk; toplumdaki insanların
karşılıklı olarak birbirleriyle anlaşmalarını dayanak alır ve bunun sonucunda
hukuka, toplumsal sözleşme olarak bakar. İnsanların anlaşarak ortaya çıkardığı
bu toplumsal sözleşmeye uymaları kendileri için ödev olarak görülür.
Tanrısal (İlahi) irade kuramı hukuku Tanrı'ya dayandırır ve
ancak onun istemesi dahilinde ortadan kalkar. Hukuka uyma zorunluluğu, onu
Tanrı'nın yansıması olarak gördükleri içindir.
Kişisel irade kuramı ise Devletin iradesine dayandırır.
Hukuk, devlet ve onu temsil eden güçler içindir.
Her yaptığımızdan kendi öz ve hür iradelerimiz sorumludur.
Ancak günümüze kadar bu kuramları tamamen çürüten ve yok sayan birçok olay
olmuştur. Bu olaylardan ötürü yeni verilen hükümlerde iyi niyet şartına
bakılmaktadır. Bir durum olduğunda kişinin ehliyeti bulunuyorsa ve de ortada
bir yanlışlık varsa en son olarak iyi niyet durumunun olup olmadığına bakılır
ve gerekli duruma göre işlemler yapılır.
Pozitivist
kuramlar
Bazı pozitivistler; hukukun devlet iradesinden doğduğunu,
bazıları ise sosyal bir durum olduğunu söylerler. Marx'ın hukuk alanındaki
düşünceleri de pozitivist kuramlar arasına girer. Ona göre tüm toplumsal
olaylar ekonomik olaylara dayanmakta, dolaylı olarak hukuku toplumsal olaylara
dayandırmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder