Avrupa Birliği’nde Yargı Düzeni
İlk
olarak 18.04.1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulan
Avrupa Topluluğu’nun bugünkü adı Avrupa Birliği (European Union)dir. Her
iki isim de kullanılmaktadır. Bu birlik beş asli kurumdan oluşur.
Bunları kısaca tanıtmak isterim:
1. Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi: Birliğin yasama fonksiyonunu görür ve politikalarını belirler. Siyasi sorunların çözümlenmesinde nihaî kararı veren mercidir. “Zirve” olarak da adlandırılır.
2. Avrupa Toplulukları Komisyonu: Yürütme
organıdır. Kanun tasarıları hazırlar, uluslararası müzakerelerin
yürütülmesinde birliği temsilen hareket eder, üye devletler arasında
topluluk politikalarının ve anlaşmaların uygulanması için gerekli
tedbirleri alır.
3. Avrupa Parlamentosu: Avrupa halkının temsil edildiği bir
parlamento olduğu hâlde yasama organı değil, siyasi denetim makamıdır.
Bakanlar Konseyi üzerinde siyasi denetim yetkisini haizdir.
4. Sayıştay: Birliğin mâli denetim organıdır. Yolsuzluklarla ilgili soruşturma yapar ve bunları karara bağlar.
5. Avrupa Toplulukları Adalet Dîvanı (ATAD): AB’nin
yargı organıdır. Bazı davalarda ilk derece mahkemesi olarak görev
yaparken, kural olarak kesin ve bağlayıcı kararlar veren bir temyiz
merciidir. Yeri Lüksemburg’dadır.
ATAD’ın Kurumsal Yapısı ve İşleyişi:
ATAD’da her AB üyesi devletin altışar
yıl için seçilen bir üyesi vardır; yani şu anda 27 yargıçtan
oluşmaktadır. Bunlar, kendi devletleri aday gösterirse defalarca
seçilebilirler. Seçilen üyeleri atama görevini Bakanlar Konseyi
oybirliği ile alacağı kararla yapar.
ATAD’da yargıçlar dışında kanun
sözcüleri, hakim raportörler, kâtipler ve bir başkâtip görev yapar.
Çalışma dili Fransızcadır. Yargılama dili ise, davacı ve davalı tarafa
göre değişir. Davacı taraf AB’nin bir organı ise, yargılamada
kullanılacak dil, bunun kullanacağı dil olacaktır. Eğer birliğin organı
davalı durumundaysa, karşı tarafın dili kullanılır.
İptal davalarında hak düşürücü süre 2
aydır. Bu süre, tasarrufların AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmasından
itibaren 15 gün geçmesiyle işlemeye başlar. Bu süre geçerse, artık
tasarruflara karşı ayrı bir dava açılamaz, ancak herhangi bir davada
hukuka aykırılık def’î ileri sürülebilir.
ATAD’ın Bakmaya Yetkili Olduğu Davalar:
1. İptal Davası: AB’de
bağlayıcı olan tasarruflar tüzükler, kararlar ve yönergelerdir.
Dolayısıyla iptal davasının konusunu bunlardan biri oluşturur. Bu dava
sadece AB kurumları aleyhine açılabilir. Dava ehliyetini haiz olanlar;
topluluk organları, üye devletler, gerçek ve tüzel kişilerdir.
İptal davası sebepleri; yetkisizlik,
esaslı şekil sakatlığı, topluluk hukukuna aykırılık ve yetki
saptırmasıdır. Bu, yetkinin öngörülen amaç dışında kötüye
kullanılmasıyla oluşur.
İptal kararları geriye dönük olarak
hüküm ve sonuç doğurur. Hukukî boşluk doğacaksa, gerekli düzenlemeler
yapılana kadar iptal kararının yürürlüğe girmesi ertelenebilir.
ATAD’ın verdiği iptal kararı sadece dava taraflarını değil, bütün birliği bağlar. Buna AB Hukukunda “Erga omnes” denir.
2. İhlâl Davası: Üye
devletlerin AB Hukukuna aykırı eylem ve işlemlerde bulunmaları hâlinde,
Komisyon’un ilgili üye devlete karşı açtığı bir davadır. Üye devlet bu
kararın gereğini yerine getirmezse, 2. ihlal davası açılır ve ihlalin
ortadan kaldırılması istenmekle birlikte para cezasına hükmedilir.
Davalı devlet bu karara da uymazsa, AB sona erer. Uygulamada bu karara
hep uyulmuştur.
3. İhmâl Davası: Topluluk
organlarının düzenleme yapması gereken bir konuda hareketsiz
kalmalarına binaen açılan bir davadır. Organlar birbirlerine karşı bu
davayı açabilirler. Gerçek ve tüzel kişiler ve üye devletlerin de bu
davayı açma hakları vardır.
İlk önce ilgili kurumdan gerekli işlemin
yapılması istenir ve iki ay beklenir. İki ay sessiz kalırsa, bu iki
aylık sürenin sona ermesinden itibaren iki ay içinda ihmal davası
açılabilir. Yani ilk iki ay bekleme süresi, diğer iki ay dava açma
süresidir.
4. Tazminat Davası: Topluluk
organları ya da görevlilerinin görevlerini ifa ederken sebep oldukları
zararlar nedeniyle AB kurumlarına karşı açılan bir davadır. Kusur şartı
aranmaz. Bu dava için beş yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu
süre, zararın doğduğu değil, ilgili vakıanın öğrenilmesi anından
itibaren işlemeye başlar.
6. Avrupa Merkez Bankası’na İlişkin Dava: Tüzel
kişiliği haiz bir bankadır. Üye devletlerin Topluluk hukukunu ihlal
etmelerine mütedair Avrupa Merkez Bankası’nın ilgili devletin ulusal
merkez bankasını davalı olarak göstererek açtığı davadır.
7. Avrupa Yatırım Bankası’nı İlgilendiren Bazı Davalar: Bu
bankanın yönetim kurulu kararları aleyhine ATAD’da açılan davadır.
Avrupa Yatırım Bankası’nın da ayrı bir tüzel kişiliği vardır.
8. Personel Davası: AB
Kurumlarıyla çalışanlar arasında çıkan uyuşmazlıklarla ilgili
davalardır. Personel davasını hem kurum personele karşı, hem de personel
kuruma karşı açabilir.
9. Ön Karar Davası: Avrupa Toplulukları Hukukunda kendine has bir davadır. Bir
yorum davasıdır. Davacı sadece “ulusal mahkemeler”dir. ATAD kararları
“emsal karar” niteliğindedir ve daha önce belirtildiği üzere tüm birliği
ve üye devletleri bağlar. Bu nedenle, üye devletlerin birinde
görülmekte olan bir iç hukuk davasında mahkeme, uygulayacak olduğu kural
hakkında Topluluk hukukuna aykırılık sezerse, bu konuda ATAD’ın ön
kararına başvurmakla mükelleftir. Özellikle ilgili mahkemenin verdiği
karara karşı kanun yolları kapalıysa, böyle bir durumda ATAD’ın ön
kararına başvurmak zorundadır.
Dava tarafları talep etmese bile ulusal mahkeme bu davayı re’sen de açabilir ve artık ATAD’ın yapacağı yorumla bağlı olur.
Ön karar davası bir ara davadır. Bir
ölçüde medenî usul hukukundaki ara karara benzer. ATAD, ulusal dava
görülürken araya girer (araya sokulur) ve bağlayıcı yorum yapar. Yani,
aynı zamanda bir nizasız yargı davasıdır.
Ön karar müessesesi sayesinde AB
Hukukunda içtihat birliği sağlanır. Ulusal mahkeme karar aşamasındayken
bile kararının dayanacağı normlarla çelişen AB normları görürse, bu
davayı açar ve ATAD’dan bu konuda yorum talep eder.
Netice itibari ile, bu kısa makaleden
anlaşılacağı üzere, AB üyesi devlet hukukçuları, özellikle de yargılama
görevi yapanlar, AB Hukukunu bilmelidir. Türkiye de eğer bir gün AB
üyesi olacaksa, biz Türk hukukçuları da bu milletler üstü hukuku
(Supranasyonal) öğrenmekle mükellefiz. Çünkü bilmeliyiz ki, AB üyesi bir
devletin hukukuyla, hatta Anayasasıyla bir AB normu çatıştığında, Üst
Hukuk olan Topluluk hukuku gereği kesinlikle AB normu uygulanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder